SEKSENDORT Fan
||84-didem|| 212

Sitemizi Daha Kaliteli Olarak Kullanmak İçin Lütfen Üye Olunuz

İYİ FORUMLAR
SEKSENDORT Fan
||84-didem|| 212

Sitemizi Daha Kaliteli Olarak Kullanmak İçin Lütfen Üye Olunuz

İYİ FORUMLAR
SEKSENDORT Fan
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 ||84-didem||

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
diLo$h
Admin

Admin
diLo$h


Mesaj Sayısı : 207
Points : 604
Başarı Sistemi : 0
Kayıt tarihi : 07/11/09
Yaş : 31
Nerden : Sakarya
İş/Hobiler : Sitesi
Lakap : Çatlaq
Ruh Hali : 16

||84-didem|| Empty
MesajKonu: ||84-didem||   ||84-didem|| I_icon_minitimeSalı Kas. 10, 2009 3:47 pm

SEKSENDÖRT

Seksendört nasıl kuruldu?
Serter: Tuna ile ben, çocukluktan beri arkadaşız; aynı mahalledeniz. Sonra 1999'da ben Erdem'le tanıştım. Başka bir grup kurduk. Tuna ile de daha önceden grubumuz vardı zaten. 1999'da Tuna da aramıza katıldı. Dört sene önce Okan aramıza geldi. Ondan önce başka bir basçıyla çalışıyorduk. Kısacası Seksendört, 1999'da kuruldu.

Grubun isminden dolayı çok yorum yapıldı. 'Seksendört'ten dolayı bir hepinizin '84'lü olduğunuz bile söylendi. Bir de Seksendört'ün 'sex and dirt'ten geldiği söyleniyor. Bu iddialar ne derece doğru?
Tuna: Bu iddialardan bir tek 'sex and dirt' doğru. Grubu kurduğumuzda İngilizce cover yapıyorduk. 1999 yazında grup kuruldu, 2000'in başına kadar o altı ay içerisinde kullandığımız bir isimdi. Öyle kullandık; ama sonrasında Türkçe yapmayı daha uygun gördük. Anadilimiz sonuç olarak, öyle de hissediyorduk. İngilizce'den haz alamadık. Türkçe müzik yapmaya başladıktan sonra ismimizi değiştirmek yerine Türkçe'sini kullanmayı yeğledik. O da insanların kafasında bir sürü soru işareti uyandırdı. Çoğunun gerçekliği yok zaten. Ama 'sex and dirt' İngilizce yaparken altı ay kullandığımız bir isimdi. Ancak son beş-beş buçuk senedir zaten 'Seksendört'ü kullanıyoruz.

Albüme kadar olan süreç içerisinde neler yaptınız?
Tuna: 1999'da birkaç tane konsere çıktıktan sonra 2000 yılında Türkçe'ye karar verince tavrımızı bar grubu olmak yerine konserde ön grupluk olarak koyduk. Türkiye'nin en büyük ve en saygın isimleriyle bugüne kadar beş yüze yakın konser verdik, buna kendi konserlerimiz de dahil. Türkiye'nin Doğu Anadolu dışında her tarafına neredeyse gitme imkanı bulduk. Albümle Doğu Anadolu tarafına da gitme imkanı buluruz diye umuyoruz. En çok istediğimiz şeylerden bir tanesi bu. Biz 2001 yılında başında bir tane albüm projesi geçirdik zaten. O nihayete ulaşamadı, olmadı. 2001 sonrasında sürekli konserlerle geçirdik vaktimizi. Onun sonrasında herkes hayatını idame ettirebileceği bir takım işlere yöneldi. O arada ben bir stüdyo açtım. Orada kendi kayıtlarımızı yapmaya başladık. Albüm de oradan çıktı zaten.

Cover yaptığınız dönemde Türk Sanat Müziği'ne kadar uzanan geniş bir repertuarınız vardı. Genelde kimlerin şarkılarını tercih ediyordunuz?
Tuna: İsimlere karşı çok fazla yönelmedik. Kendi dinlediğimiz ve sevdiğimiz şarkıları söylüyorduk. Çünkü başka cover'lar da var. Kendi dinlediğimiz ve çalarken çok haz aldığımız şarkılara yoğunlaşıyoruz genelde. Ama Türk Sanat Müziği'nde en ağır alan cover'larımız Müzeyyen Senar ve Zeki Müren'e ait. Çok güzel cover'larımız var. Bunun haricinde Sezen Aksu, Erkin Koray gibi sanatçıların da şarkılarını cover'ladık.

2005 yılında özellikle Ankara'dan çıkan gruplar Türk rock müzik dünyasında isimlerinden bir hayli söz ettirdiler. Peki siz bu gruplar arasında nerede duruyorsunuz?
Tuna: Biz kesinlikle o Ankara çıkışının meyvesi olduğumuzu düşünmüyoruz. Çünkü Manga da, Çilekeş de, Deja-vu da bizim kardeşlerimiz, arkadaşlarımız. Ankara'dan tanışıyoruz, beraberce çok fazla sahne aldık. Bizim geçmişimiz daha eski. Biz zaten altı senelik bir grubuz. Biz zaten albüm olayına falan da girişmiştik. Kalkıp şu anda kimse bizi bulmadı, size albüm yapalım demediler. Zaten şarkının internette yayıldığının haberini albüm kaydının on beşinci gününde aldık, alt yapılarımız falan bittiğinde. Bence o Ankara ile alakalı değil. Ankara'nın en büyük avantajı yaptığınız işi Ankara'da iyi yapmak zorundasınız. Bu, başka bir ilde de olabilir. Ben zannetmiyorum ki diğer illere de böyle olanaklar sağlansa oradan da grup çıkmasın. Bu, bence Ankara'nın özelliği değil.

'Ölürüm Hasretinle' internette yayınlandıktan sonra bir anda herkesin tanıdığı bir isim haline dönüştünüz. Ancak ortaya çıkışınız geç oldu...
Serter: Şarkının ilgi çekmesini bekliyorduk. Ancak bu görünmemezlik, gizem bizim kendi yaratmak istediğimiz bir şey değildi. Tamamen süreç öyle gelişti. Taşlar öyle yerine oturdu. Çünkü zaten Tuna'nın dediği gibi biz albümün kayıtlarına girdiğimizin on beşinci günü şarkının internette patladığını gördük. Açıkçası ondan sonra böyle bir gizem yaratalım, görünmeyelim, daha çok merak uyandıralım gibi bir durumumuz olmadı. Kendiliğinden gelişti. Albüm kapağında da fotoğraflarımızın olmamasının tek nedeni; biz bu albümü çok seviyoruz ve inanarak yaptık, o yüzden biz bir albüm verdik ve işin fotoğraf kısmı bizi çok ilgilendirmiyor.
Tuna: Bizi kimse görüntümüz için almasın!
Erdem: On beş gün içinde düzenlenmiş bir şey olamaz zaten. 500'e yakın konser vermişiz, böyle bir gizem yaratmanın ortamı yok zaten.

Şarkının internette nasıl yayınlandığını biliyor musunuz?
Erdem: Virüs gibi düşün bunu, nasıl şu anda kuş gribi yayılıyorsa, şarkı da öyle yayıldı.

Sizin için de sürpriz oldu...
Erdem: Aynen.
Tuna: Anlatsak da inanmıyorlar. Herkes bunu bir strateji zannediyor.
Erdem: Yakında anlaşılacak. Bizim anamız ağladı yapana kadar albümü.

Peki bu internete düşme ve şarkının popüler olması 'Ölürüm Hasretinle'nin çıkış şarkısı olarak belirlenmesinde etkin rol oynadı mı? Yoksa zaten başından beri bu şarkıya mı oynuyordunuz?
Tuna: İşin açıkçası biz albüme almayı bile düşünmüyorduk. Albümün geneline baktığınız zaman çok farklı tatlar, çok farklı şarkılar var. Ciddi anlamda albüme koymayı düşünmüyorduk. Elimizde çok fazla alternatif var parçalar için, hatta ikinci albümü hazırladık sayılır. İkinci albüm için parçalarımız vardı, onlardan birini kullanabilirdik. Ama görüşmeler esnasında şirketler bu şeylere çok fazla sıcak bakmıyor. Normal olanı da bu zaten. Klip sürecinde de mecburen ona çekmek zorunda kaldık. Onlar bizim karar verebileceğimiz şeyler değildi. Böyle olması gerekiyordu, böyle oldu.

Albümdeki söz ve müzikleri beraber mi yazıyorsunuz? Yoksa bu görevi üstlenen belirli kişiler mi var?
Tuna: Melodik enstrümanları Erdem ile ben çaldığımız için Erdem ile ben oturup düşünüyoruz. Erdem ile benim aramda da çok iyi bir uyum var. Çünkü o da söz yazıyor, ben de yazıyorum. Beraber ortaya bir şey çıkartıyoruz, kabataslak. Onun ardından stüdyoya girip hep beraber elemeden geçirip son haline getiriyoruz. Yani sözleri ben yazdım albümde.

Seksendört'ün albümünü dinlemeyenler için siz albümünüzü nasıl tanımlarsınız? Müziğinizde mesela Tuna'nın yorumu da öne çıkan etkenlerden biri olarak görülüyor.
Tuna: Sonuçta dört kişilik bir müzik yapılıyor. Ciddi anlamda biz gitar partisyonlarına ne kadar kafa yoruyorsak, davul partisyonlarına aynı şekilde ki biz davul partisyonlarını alıp değiştirdik vokalleri otursun diye. Basları yazarken keza öyle. Erdem ile biz inanılmaz vakit geçiriyoruz, o olmadı, bu oldu diye. Vokalin bizde ön plana çıkmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi insanlar rock müzikte biraz daha protest bir tavır, bir öğüt verme, bir şeye başkaldırı falan görmek istiyorlar, duymak istiyorlar. Öyle şeylere alışıklar. Halbuki bu tamamen Türkiye'de bir takım şeylerin alternatif olmamasından kaynaklı bir şey. Zannediyorlar ki biz çok farklı bir şey yaptık, hayır. Avrupa'da uzun süredir kullanılan, hatta şu anda birçok isimle adlandırılan bir tarz. Biz tamamıyla insanın kendi iç dünyasını yansıttık. Bizim öğüt verme, bir şeye başkaldırma gibi bir tavrımız yok. Onları biz zaten kendi içimizde yaşıyoruz. Empoze etmek için bizim müziğimiz doğru şey değil diye düşünüyorum. Herkes kendi hissettiğini, bildiğini yaşamakta özgürdür.
Erdem: Bir de insanlar bu kadar kapris yapmazlarsa herkes kendini bir şekilde bulacak. Ama önyargıyla yaklaşırsanız iş değişiyor. Sentez diye bir şey yok. Sonuçta burada yaşadığınız için doğal gelen bir şey ve güzel bir şey. Bunu Avrupalı bir insan yapamaz. Yapsalar peşine düşerler. Algılaması farklı. Bizim ruhumuzda olan bir şey bu.
Serter: Bizim ülkemizde şöyle bir şey var. Nedense insanlar kendi kültürlerine yakın bir şeyler yaptığı zaman genelde uzak duruluyor. Ama mesela Seattle'daki gruplara bakın, Seattle sound'u vardır. Onlar Seattle sound'unu ortaya çıkardığı zaman genelde çok güzel tepkiler görürler. Ama bu da Türkiye'de yavaş yavaş oturacak diye düşünüyorum.
Erdem: Bir kaçış var. Türkiye'deyiz ve bu işi yapıyoruz. Nedir bu nankörlük? Kendi kültürümüzden bir kaçış var.

Neler dinliyorsunuz?
Serter: Çok farklı şeyler dinliyoruz. Ortaya çıkan müzikte bu yüzden böyle. Kişisel olarak bir kere hepimiz Pearl Jam hastasıyız. Aslında her şeyi dinliyoruz. Dinlemek zorundayız.
Erdem: Her şeyi dinlemek zorundayız. En kötü şey bile olsa oradan güzel bir şey bulup çıkarabiliriz. O yüzden her şeyi takip etmek zorundayız.
Tuna: Ama müzikal açıdan en geniş yelpazeye Erdem sahip herhalde. Her şeyi dinliyor.
Erdem: Şu sıralar hip-hop'tan tut acid jazz'a kadar her şeyi dinlemeye çalışıyorum.

Konser programınız belirlendi mi?
Tuna: Şubat'ın ortasından sonra Türkiye turnesi olacak. Onun tarihleri belirleniyor şu aralar.

Son olarak söylemek istedikleriniz...
Serter: Türk Sanat Müziği dinlesinler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://84fan.forum.st
 
||84-didem||
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SEKSENDORT Fan :: Sékséndört Fan>>>SeKsEnDörT GénéL :: Sékséndört RöportajLarı& HabérLéri :: Eski RöportajLar-
Buraya geçin: